Keşfedilmiş gezegen sayısı, NASA’nın onayıyla 5000 sınırını geçti. Yakın geçmişe kadar evrende sadece Güneş Sistemindeki gezegenleri biliyorduk. Ancak 30 yıl önce başlayan keşif serisi ile Samanyolu’nda 5000’den fazla gezegen olduğunu belirledik. Bu gezegenler arasında Yer gibi küçük ve kayalık olanlar dışında yıldızına çok yakın dolanan “sıcak Jüpiterler” gibi sıra dışı örnekler de bulunuyor. Gezegenimize göre daha büyük kütleli kayalık “süper-Dünyalar” ve Neptün’den daha küçük “mini-Neptünlere de listede yer almaktadır.
İlk öte gezegen 1992’de keşfedildi. O günden bu yana keşfedilen gezegen sayısı 5000’i geçti. (NASA/JPL-Caltech)
NASA Exoplanet Science Institude’den (Öte gezegen Bilim Enstitüsü) Jessie Christiansen: “Bu öylece bir sayı değil. Her biri yeni Dünya, yeni bir gezegeni temsil ediyor. Her biri için heyecanlanıyorum çünkü onlar hakkında bir şey bilmiyoruz” diyor.
Gök adamızda muhtemelen yüz milyarlarca gezegen olduğunu biliyoruz. Keşif maratonu 1992’de yabancı bir yıldızda gezegen olduğunun keşfedilmesi ile başladı. Bu yıldız aslında milisaniyelik yakıcı ışınım patlamalarıyla titreşen, hızlı dönen ve pulsar olarak bilinen bir tür nötron yıldızıydı. Işınım titreşimleri arasındaki küçük değişimleri ölçmek isteyen bilim insanları bir gezegeni olduğunu belirlemişti.
30 yıl önce sistemimiz dışında ilk öte gezegeni keşfeden Alexander Wolszczan: “Bir nötron yıldızının çevresinde gezegenler olduğunu bulduysanız artık her yerde onlara rastlayabilirseniz demektir. Gezegen üretim süreci bu anlamda oldukça sağlam olmalı” diyor.
Penn State’de çalışan Wolszczan öte gezegen aramayı sürdürüyor. Listeye yeni gezegenler eklemenin yeni bir keşif çağını açtığını söylüyor. 2018’de fırlatılan Transit Exoplanet Survey Satellite (TESS), geçiş yöntemiyle gezegen keşfetmeye devam ediyor. Ancak kısa süre önce fırlatılan James Webb Uzay teleskopu ile başlayan güçlü yeni nesil teleskoplar ve son derece hassas aletleri yaşanabilir koşulların olası işaretlerini tanımlamak için atmosferlerinden süzülen yıldız ışığına bakarak gezegende hangi gazlar olduğunu tespit edebilecek.
2027’de fırlatılması planlanan Nancy Roman Uzay teleskopu ise çeşitli yöntemlerle gezegen avlayacak. 2029’da ESA’nın fırlatacağı ARIEL ise öte gezegen atmosferlerini gözleyecek; aynı araçta yer alacak NASA’nın CASE aleti ise öte gezegen bulutlarını ve pusları sıfıra indirip gözlem yapılmasını kolaylaştıracak.
Wolszczan: “Bana göre bir yerlerde bir tür yaşam bulmamız kaçınılmaz ve bu yaşam büyük olasılıkla ilkel türden olacak. Dünya üzerindeki yaşamın kimyası ile evrende bulunan kimya arasındaki bağlantının yanı sıra çok bulunan organik moleküllerin tespiti, yaşam keşfinin bir zaman meselesi olduğunu gösteriyor” diyor.
Başka Dünyalar Nasıl Bulunur?
1995’te Güneş benzeri bir yıldızın çevresinde bir sıcak-Jüpiter olduğu tespit edildi. Yıldızının çevresinde ve ona çok yakın konumda bulunan gezegenin bir turu sadece dört gün sürüyordu. Başka bir deyişle bu gezegende bir yıl sadece dört gün sürüyordu. Gezegen Jüpiter kütlesinin yaklaşık yarısı kadardı.
Gökbilimciler bu gezegenleri tanımayı öğrendikten sonra yer merkezli teleskoplardan elde edilen verilere bakarak daha fazla gezegen belirlediler- önce düzinelerce sonra yüzlerce. Bunlar yalpalama yöntemi kullanılarak keşfedildi: bir yıldızın yörüngesindeki gezegenlerden kaynaklanan kütle çekimi etkisi nedeniyle çok hafif ileri-geri salınması. Ama yine de hiçbiri yaşanabilir gibi görünmüyordu.
Gezegenimize çok benzeyen küçük, kayalık dünyalar bulmak, öte gezegen avlama teknolojisinde bir sonraki adımı gerektirdi: geçiş yöntemi. Gökbilimci William Borucki, bir teleskopa son derece hassas ışık algıçları (dedektörleri) takma ve ardından onu uzaya fırlatma fikrini ortaya attı. Teleskop 170,000’den fazla yıldızdan oluşan bir alana yıllarca bakarak, yıldızın önünden geçen gezegenleri keşfedecekti. Bunun için yıldızdan alınan ışığın miktarındaki periyodik azalmalara bakılacaktı.
Bu fikir Kepler Uzay teleskopuyla gerçekleşti.
Şimdi emekli olan Kepler misyonunun baş araştırmacısı Borucki, 2009’daki görevin evrende yeni bir pencere açılmasını sağladığını söylüyor.
“Gerçek bir tatmin duygusu alıyorum ve gerçekten orada olana karşı hayranlık duyuyorum. Hiçbirimiz bu muazzam çeşitlilikteki gezegen sistemleri ve yıldızları beklemiyorduk. Bu sadece harika.”