NASA’nın Mars robotu fırsat (Opportunity) su ile oluşan parlak bir mineral damarına rastladı. Bu keşif Mars’ın bir zamanlar sulak bir gezegen olduğunu gösteriyor.
Cornell Üniversitesi’nden Steve Squyres:“Bu, yeraltındaki kayaların kırılmasıyla suyun çırpılmasını anlatıyor. Buradaki madde herhangi bir değişime uğramadan kalmış saf kimyasal maddedir. Dünya’da çokça rastlanan bu durumun Mars’ta görülmesi jeologların aklını başından alacak türdendir” diyor.
Fırsat tarafından incelenen damar bir insanın baş parmağı kalınlığında (1-2 cm) ve 40-50 cm uzunluğunda. Robot Endavour Krateri kenarındaki bir gölümü çevreleyen damarı ve diğer benzerlerini ortaya çıkardı. Robot kratere ulaşana kadar 90 ay süreyle gittiği 33 km’lik yol boyunca böyle bir oluşumla karşılaşmamıştı. Araştırmacılar geçtiğimiz ay aracın hareketli kolundaki Mikroskobik ve alfa parçacığı görüntüleyicisi aleti ile “Homestake” adı verilen damarı inceledi. Tayfölçer ile burada bol miktarda kalsiyum ve kükürt bulundu.
Kalsiyum sülfat birçok değişik formlarda bulunabilir. Bu mineral kristalinin su ile ne kadar değiştiğine bağlıdır. Alçı ve alçıpan üretiminde kullanılan alçının temel maddesi kalsiyum sülfattır.
Fırsat bilim ekibinden Benton Clark: “Mars’ın kuzeyine bu alçı kumunun nereden geldiği bir sırdır. Böyle bir maddenin bulunması bunun başka yerlerde de olacağını gösteriyor” diyor.
Buradaki madde büyük olasılıkla volkanlardan fışkıran erimiş sulu haldeki kalsiyumun kükürt ile birleşmiş. Sonra kayalardan süzülerek yer altındaki volkanik gazla ile etkileşmesi ile yeraltındaki kırıklardan yukarı kalsiyum sülfat olarak çıkmıştır.
Fırsat’ın taradığı Meridiani Ovası’nın milyarlarca yıl önce sulu bir yapıda olduğu magnezyum, demir ve kalsiyum sülfat minerallerinin varlığından anlaşılıyor.
Fırsat ve Ruh (Spirit) 2004 yılında Mars’ta üç aylık görev için gönderildi. Her iki robot Mars’ın eskiden mikroskobik yaşam için uygun koşullar barındıran yerler olduğunu gösterdi. Ruh ile 2010 yılında iletişim kesildi. Ancak Fırsat görevini hâlâ sürdürüyor.
St. Louis’deki, Washington Üniversitesi’nden Ray Arvidson: “Biz bu damarların neden ovanın düzlüğünde değil de böylesi bir sınırda olduğunu anlamaya çalışıyoruz” diyor.