Harvard-Smithsonian Astofizik Merkezi’nden Hubble ekibi üyesi Matt Walker: “Bu çalışmayı yapmadan önce karanlık madde hakkında çok az şey biliyordum” diyor.
Standart kozmolojik model karanlık enerji ve karanlık maddenin egemen olduğu bir ortamda tanımlanır. Gökbilimciler karanlık maddenin “soğuk” (yavaş hareket eden) egzotik parçacıkları bir arada kütle çekimiyle bir arada tuttuğunu varsayar. Zamanla bu karanlık madde kümeleri bugün gördüğümüz ve büyüyerek gelişen normal maddeden oluşan gökadaları meydana getirmiş.
Kozmologlar bu süreci izleyebilmek için güçlü bilgisayarlardan yararlanıyor. Onların benzetimleri (simülasyon) karanlık maddenin gökada merkezlerinde yoğunlaşmış olması gerektiğini gösteriyor. İki cüce gökadaya ilişkin yeni ölçümler ise karanlık maddenin bu gökadalar içinde düzgün olarak dağıldığını gösteriyor. Bu sonuç standart kozmolojik modelin yanlış olabileceğini gösteriyor.
“İki cüce gökadadaki soğuk karanlık maddenin yapısı hakkındaki temel bilgiler çelişmektedir. Kuramcılar tahminlerini, soğuk karanlık maddeye ilişkin gözlemlerimizle tutarsız olduğu için değiştirebilirler” diyor Walker.
Cüce gökadalardaki karanlık madde miktarı % 99 iken, normal yıldız oranı % 1’lerdedir. Cüce gökadalardaki oranlar arasındaki bu büyük fark karanlık maddeyi anlamak isteyen gökbilimcilere fırsat tanıyor.
Bunun için Walker ve Cambridge Üniversitesi’nden Jorge Peñarrubia Samanyolu’na komşu iki cüce gökada olan Fornax ve Heykeltıraş (Sculptor)’daki madde dağılımını inceledi. Bu gökadalarda bizim gökadamızdaki yaklaşık 400 milyar yıldıza göre 1 ile 10 milyon yıldız bulunur. Ekip gökadalardaki 1500-2500 arası yıldızın hızını, konumlarını ve temel kimyasal bileşimlerini ölçtü. Bir kovandaki arılar gibi sarmal gökadada bulunan yıldızlar dairesel bir yörünge izler” diyor Peñarrubia.
Onların verileri birkaç yüz ışık yılı boyunca karanlık maddenin göreceli olarak büyük sayılan bir bölgede düzgün dağıldığını gösterdi. Bu sonuç ise karanlık madde yoğunluğunun gökada merkezine gidildikçe artış göstereceğini söyleyen tahminlerle uyuşmamaktadır.
“Bir cüce gökadayı şeftaliye benzetirsek, standart kozmolojik modele göre karanlık madde merkezindeki çekirdeğin yerini alan boşluktur. Ancak bunun yerine iki cüce gökadadaki karanlık madde şeftalinin yüzeyine dağılmış gibidir” diyor Peñarrubia.
Karanlık maddenin normal ve karanlık madde ile etkileşimde olduğu da öne sürülüyor ancak cüce gökadalara ait mevcut benzetimlerde böyle bir durum görülmedi. Yeni ölçümler ya normal maddenin karanlık maddeden daha fazla etkilendiğini ya da karanlık maddenin hiç de “soğuk” olmadığı anlamına geliyor. Ekip daha fazla cüce gökadayı inceleyerek karanlık maddenin gerçek yapısını ortaya çıkarmayı amaçlıyor.
Bir de şu var: Eğer gerçekten bir gün karanlık maddenin böyle bir zemin oluşturduğu ortaya çıkarsa, uzayın sürtünmesiz ortam oluşunu nasıl açıklayacağız? Tabi evrenin artan bir hızla genişlemesi konusu da var. O apayrı bir mesele…
Biz Dünya’ yı uzay boşluğunda algılıyoruz. Ama ya bu karanlık madde aslında gök cisimleri için bizim algılayamadığımız bir zemin oluşturuyorsa? Bu yazıyı okuyunca aklıma bu geldi. Tabii ne kadar doğru, onu bilmiyorum. Belki zamanla ortaya çıkar.
Ya aslında bu karanlık madde Güneş Sistemi içindeyse… Hatta şu an Dünya’nın içinde bizim soluduğumuz havaya da karışmışsa… Göremiyoruz, varlığını ancak dolaylı ölçebiliyoruz. Bu kütle çekimi için aradıkları şey bir parçacık değil de karanlık maddeyse…